25 Haziran 2016 Cumartesi

KENDİNE ZAMAN AYIRMAK

Merhaba,
Uzun zamandır yazmayı düşünüyorum ama fırsatım olamadı.  Hani birşey yapmadığımızda çoğumuzun bahanesi olan bir cümle vardır ya işte ben de onu kullanacağım "çok yoğunum başımı kaldıracak zamanım yok" İnsan kendine zaman ayırmadıktan sonra yaşamasının ne anlamı var. Amerikalıların dediği gibi herkesin bir "me time" ı olmalı. Ben şimdi kendime zaman ayırıyorum. Nasıl mı çok basit haftada en az 2 akşam sahile inip bir banka oturup boş boş denizi seyrediyorum. Elbette kafamdan o sırada binlerce şey geçiyor. Yine de işe yarıyor.Keşke beynimizde anı durdurmak için bir düğme olsaydı.
Kısa bir süre önce çok sevdiğim bir ablamın eşi ansızın vefat etti. Bakıldığında gayet sağlıklı bir adammış ama her zaman her koşulda kendini üzecek ve gerecek konular bulurmuş Bulurmuş yazıyorum çünkü kendisini birebir hiç tanımadım. İşler iyi giderken yoğunluktan;kötü giderken işsizlikten şikayet edermiş.İnsanoğlu dertsiz yapamıyor hamurumuzda var. Eeeee sonuç 58 yaşında hayattan koptu, hayalleri ve yaşayacağı güzel günleri yaşayamadan. Yeni doğan torununu göremeden gitti. Ben de ilk duyduğumda çoğumuz gibi kendi kendime bak işte hayat bu kadar kısa ve pamuk ipliğine bağlı. Bugün varız yarın var mıyız meçhul dedim. İlk önce eşimi aradım sakın hiçbir şeye üzülme beraber olduktan sonra üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok dedim. Ardından çok değer verdiğim bir arkadaşımı daha aradım ona da ne kadar değerli bir insan olduğunu ve kendisine çok iyi bakmasını istediğimi söyledim. Aslında iki arama da bencilceydi çünkü onları kaybetme düşüncesine katlanamadığım için aradım. Ve bu olayın üstünden 3 ay geçti ben yine olayları ve kişileri kafama takıp sinirleniyorum. Gerçi eskisine göre daha sakinim ama tamamen değişemiyorum.

Bir ay önce Dida Kaymaz'ın 180 Gün kitabını okudum. Zaman zaman okurken o kadar bunaldım ki kitabı bir tarafa bırakıp daha eğlenceli bir kitap ile devam ettim. Kitap asla sıkıcı değil ama bir insanın acılarını ve sıkıntılarını okumak beni yordu. Kitabın konusundan kısaca söz edeyim. Dida Kaymaz'a doktorlar kanser olduğunu ve 6 ay ömrü kaldığını söylüyorlar. Önce herkes gibi o da neden ben diyor. Sonrasında kanserle mücadelesini anlatıyor. Asla savaşmak kelimesini kullanmıyor. İlk teşhisin üzerinden yıllar geçmiş ve Dida Hanım hala hayatta. Kitap bittiğinde zaten bildiğim birşeyi tekrar hatırladım. Hayat ile savaşmak yerine onunla işbirliği yapmak gerekiyor. Nasıl mı? Hayat bir sınav diyenlere çok gülüyorum. Neyin sınavını veriyoruz? İyi insan olmak mı, çok para kazanmak mı, mutlu olmak mı, iyi çocuk yetiştirmek mi..... sorarım size hayat bir sınavsa neye göre not alıyoruz ve bu puanlama sistemi herkes için aynı mı?
Hayatla barış içinde olmak en doğru yol, tabi ki söylemesi kolay uygulaması zor. Bir yerden başlamak lazım. Başlangıç için bardağın dolu tarafını görmek yeterli.

Bundan bir yıl önce bence dünyanın en güzel şehirlerinden birisi olan İstanbul'dan mecburiyet gereği küçük bir kasabaya taşındım. Kasaba aslında çok tanınmış bir yer. Yazın da oldukça keyiflidir. Kışın ise virüs bulaşmış karantinaya alınmış ve bir çok insanın terk ettiği bir kasaba görünümünde. llk geldiğimde hergün buradan gideceğim günün hayalini kurdum. Şimdi ise alıştım çünkü alışmak zorundaydım. İnsan su gibi olmalı koyulduğu kabın şeklini almalı ona uyum sağlamalı. Bu tabi ki hayallerinden vaz geçmesi anlamına gelmiyor. Uzun süre burada yaşamak niyetinde değilim elbet bir gün gideceğim ama henüz değil. Herşeyin bir zamanı var. Bu zamana kadar ani verdiğim kararlar yüzünden çeşitli acılar çektim. Şimdi akıllandım kalbimle değil aklımla karar veriyorum. her zaman olmasa da çoğu zaman işe yarıyor.
Burada kendime İstanbul'da olduğundan çok daha fazla zaman ayırabiliyorum.

Daha önceki yazımda payşaltığım gibi HAYATI YAKALIYORUM VE ERTELEMİYORUM

Kendinize zaman ayırabilmeniz dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BENİM ZAMANIMDA

Çoğumuzun benim zamanımda dediği şeyler vardır. Geçen günlerden birinde bir arkadaşım ile eski günler hakkında sohbet ederken yetiştiğimiz ...