10 Ocak 2019 Perşembe

BENİM ZAMANIMDA

Çoğumuzun benim zamanımda dediği şeyler vardır. Geçen günlerden birinde bir arkadaşım ile eski günler hakkında sohbet ederken yetiştiğimiz ortam farklı olsa da aynı tür olayları yaşadığımızı fark ettik.
Neler mesela derseniz bir örnek vereyim.

Büyükannem hadi bakkala git ekmek al ama dikkat et iyi pişmiş olsun derdi. Aldığım ekmeği beğenmediği zaman ekmeği değiştirmem için bakkala geri gönderirdi. Aynısını arkadaşımın büyükannesi de yaparmış. Bakkalımızın adı Hamdiy'di. Ekmeği değiştirmeye gittiğimde Hamdi Amca'dan çok utanırdım o da bunu bildiği için gülümseyerek benim için ekmek seçerdi. O zamanlar her bakkala gittiğimde para üstü çıkmadığında sakız verirdi(Tipi Tip) 

Babam yıllarca apartman yöneticiliği yaptı. İmza ve aidat toplamak benim işimdi. Sanki çok önemli bir iş yapıyormuşum gibi büyük bir havayla komşularımızın ziline basar sımsıkı tuttuğum apartman karar defterini uzatır "babam imzalamanız için gönderdi" derdim. Apartman görevlimizin adı İhsan'dı. İhsan Efendi'yi çağırmak ta benim işimdi. O zamanlar 4-5 yaşındaydım. Babam İhsan Efendi'yi çağır dediği zaman balkondan İzovendi diye seslenirdim o da kendisine seslendiğimi anlardı :)

Biz okula yürüyerek giderdik hatta okula giderken bizden 1-2 yaş büyük ablalara teslim edilirdik. Her gittiğimiz arkadaş evinde kekle ve taze sıkılmış meyve suyuyla karşılanırdık, kapı önü sohbetlerimiz meşhurdu. Kardeşler birbirini korumak için pembe yalanlar söylerdi. Hiç unutmadığım bir anım vardır. Bir gün babam ablama çok sinirlenmişti ( aslında hak etmişti) ve ablamı fena azarlamıştı. Ablam tek damla gözyaşı dökmemişti onun yerine ben ağlamıştım. Bir de yaşandığı günden beri hiç peşimi bırakmayan yalağa düşme hikayem vardır. Sanırım 6-7 yaşlarındaydım. Babamın arkadaşının elma bahçesinden elma toplamıştık. Küçükken oldukça yaramaz olan benimle aynı yaştaki kuzenim hadi gel şurada yıkayalım demişti. Elmayı yıkarken bini ittiği için yalağa düşmüştüm. Malum yalak bu içi yosunlu. Kalkıyor gibi oluyor tekrar düşüyordum. Tek kişi yardım etmemişti beni seyredip kahkahalarla gülmüşlerdi. Annem arkadan bir hışım gelip ne gülüyorsunuz çocuğu çıkartsanıza diye bağırmıştı. Üzerinden yıllar geçti hala bu olay konuşulup bolca gülünüyor tabi ben de gülüyorum.
 
Bizim herkeslerden köşe bucak sakladığımız anı defterimiz vardı. Biz mektup yazardık. Hatta bir çoğumuzun mektup arkadaşı vardı. O zamanlar mektubun gelmesi 1 ayı bulurdu. Zaman yaklaştıkça her gün heyecanla girişteki posta kutusuna bakardık.

Bizim neslimiz arkadaşlarının mezuniyet yıllığına küçük notlar yazan bir nesildi. Şimdiyse çocuklar yıllığın çok gereksiz olduğunu düşünüyor. Bizler liseden mezun olurken birbirinin formasına resim çizen/imza atan bir nesildik.

Biz güzel bir nesildik
  

9 Ocak 2019 Çarşamba

KLİŞELEŞMİŞ SÖYLEMLER

Belki de en klişe söylem daha tanışır tanışmaz "tanıştığımıza memnun oldum" dur. Tanıştığına hangi ara memnun oldun. Belki ilerde tanıştığın için çok pişman olacaksın. Bense tanıştığımıza memnun oldum ikilisini sık kullananlardan değilim. Bana göre kullanacaksan da ayrılırken söylemelisin.

Aslında bu tıpkı nasılsın sorusuna nasıl olursan ol iyiyim teşekkürler ya sen/siz demekle aynı. Karşımızdaki samimi bir arkadaşımız değilse kibarlığımızdan iyiyim teşekkürler dedikten sonra çoğu zaman umrumuzda olmadığı halde karşımızdakinin nasıl olduğunu sorarız.

Bu tabi ki nasılsın diye her sorana iyi değilsen yakınmalısın anlamına gelmiyor. Biz ne zaman dürüst olacağız.

Bir arkadaşım bir gün kitap yazarsan adı " İyiyim Teşekkürler" olmalı demişti. O zaman gülmüştüm ama şimdi ne kadar haklı olduğunu anlıyorum.

Bir de telefonu kapatırken eşine selam söyle sözü var ki bunu söyleyen belki de karşısındakinin eşini 1 ya da 2 kez görmüş ve hiç sohbet etmemiştir. Tabi oğlun/kızın nasıl da var... Bana göre nasıl olduğunu gerçekten merak ediyorsa oğlun/kızın nasıl yerine çocuğumun adını söylemeli.

Çok mu katı oldu :)

TEK BAŞIMA DA YAPABİLİRİM

Bugün kendime bir soru sordum, ki zaman zaman bunu yaparım. Hayatımda yeni ne var? Kendimi zorladım cevap bulamadım. Uzun süredir kendim için hiçbir şey yapmadığımı fark ettim. Şöyle internette biraz dolanayım çevrede yapalı bilecek ne var ne yok bakayım dedim. Sonra aklıma geçen hafta sinemada gördüğüm reklam geldi. Fethiye'de bir ahçılık okulunun reklamıydı. Web sitelerine girdim ve inceledim. Bir taraftan profesyonel ahçılık dersleri veriliyor diğer taraftan ahçılık üzerine kısa süreli hobby kursları. Tam çalışırken hafta içi nasıl giderim diye düşünürken workshop ta olduğunu gördüm. 2-3 saat süren pasta yapımı, dünya mutfağı, Fethiye mutfağı başlıklarında workshop alternatifleri var. Kendi kendime işte bu dedim. Sonra kiminle gidebilirim diye düşünmeye başladım. Günün sonunda neden tek başıma gitmeyeyim ki dedim.

Bir süredir hafta sonları doğa yürüyüşü yapacak grup arayışım vardı ve yine bu gruba kiminle beraber gidebilirim çıkmazı... 

TEK BAŞIMA GİDEBİLİRİM

Neden keyifli bir şey  yapmayı planladığımızda yanımızda birisi olmak zorundaki...Aslında değil, hiçbirimiz bir diğerini bizimle zaman geçirmesi için ikna etmek zorunda değiliz. Zaten yapmak istediğim her iki  aktivitede de bir sürü insan olacak. Yeni insanlar yeni arkadaşlıklar, yeni sohbetler daha ne olsun. Hem her tanıştığımız insandan az ya da çok bir şeyler öğreniriz. Hiçbir şey olmasa yeni yemekler öğrenirim. Zaten eskiden beri filmlerde yemek kursuna giden insanları görüp imrenirdim. İşte fırsat...

Umarım kursa gitmeye kendimi ikna ederim :)

17 Aralık 2018 Pazartesi

SAMİMİ BULMADIĞIM SÖYLEMLER

Bu şehrin gürültüsünden çok yoruldum, küçük bir sahil kasabasına taşınmalıyım ( böyle bir niyeti olanlara tavsiyem taşınmayı düşündükleri küçük, şirin tatil kasabasında en az bir kış geçirmeleri)

O kadar mutsuzum ki intihar edip bu hayattan kurtulmak istiyorum, nasıl olsa kimse arkamdan üzülmez

Arada çocuğumuz olmasa boşanacağım da boşanmış anne-babanın çocuğu problemli olur. Çocuğuma bunu yapamam ( çocuklar yeni durumlara bizden çok daha çabuk adapte oluyor )

El alemin yanında çalışmaktan bıktım, kendi işimi kuracağım

Sana güveniyorum da çevrendekilere güvenmiyorum ( çok klişe)

Kitap okumayı çok seviyorum ama o kadar yoğun çalışıyorum ki kitap okuyacak vaktim kalmıyor
( her gece yatmadan 15dk yeter de artar bile )

Ben de tam seni arayacaktım, inan hep aklımdasın

Aylarca konuşmasak bile ilk konuştuğumuzda sanki dün konuşmuşuz gibi sohbet ediyoruz ( dostum dediğimiz insanlar için belki söylenebilir)

İste canımı vereyim :)

Not: Bu liste böyle uzar gider. Aklıma geldikçe ekleme yapacağım



PLANLI OLMAK ÜZERİNE


Planlar kısa vadeli ya da uzun vadeli olabilir. Planladığım bir şey varsa o tarih gelene kadar içimde bir heyecan olur. Planımı gerçekleştireceğim günü beklerken günler hızlıca akıp gider. Örneğin hafta sonu için sevdiklerimle paylaşabileceğim bir plan yaptıysam bir bakmışım cuma olmuş.  O gün gelsin düşünürüz tarzı söylemler hiç bana göre değil. Ben plan yaparım ve günü geldiğinde uygularım. Tabi ki her zaman planlarım gerçekleşmez. Eğer planın içinde sadece ben varsam çok önemli bir aksilik olmazsa  %100 gerçekleştiririm. 

Planlı olmayı babamdan öğrendim. Çocukluğumda yaz tatiline gitmeden en az 3 ay önce tarihini bilirdim. O zamanlar yılda 2 kez çadır tatili yapardık. Babam aylar öncesinden götürüleceklerin listesini yapardı. Tatile çıkmadan 1 hafta önce elindeki listeye göre malzemeler kutulara koyulmaya başlanırdı. Etrafımızdakilere bu programlı hazırlık gereksiz gelirdi. İlk çadırımızı denemek için salonun ortasına kurduğumuz gün dün gibi hafızamda...

Ben her şeyi önceden planlayan bir babanın kızıyım. Babamın her zaman A-Z planı olur. Benim de her zaman 2.,3. hatta 4. planım vardır. Oğlumu da aynı şekilde yetiştiriyorum. Yapılan kötü bir plan bile plansızlıktan iyidir. Tabi ki insan her zaman planlı yaşayamaz. Spontane gelişen aktivitelerde bana keyif verir.

Cep telefonları yokken hayat çok daha güzeldi. Arkadaşlarımızla günler öncesinden nerede, ne zaman buluşacağımızı konuşurduk ve herkes bu plana uyardı. Şimdilerde maalesef yapılan plana uyan insan sayısı çok az. Buluşulacak saate az bir zaman kala bir telefon geliyor " kusura bakma işim çıktı, bugünü ertelesek olur mu? ( buradaki ? işareti aslında bir soru arkasına koyulmuş ? işaretlerinden değil. Ben gelmiyorum kibar olduğumu düşünmen için soruyormuşum gibi yapıyorum aslında ben çoktan gelmemeye karar verdim demek)

Ben gerçekten o yılları özleyenlerdenim :(

"Planlar, anlayışlı insanların düşleridir" demiş Fuchtersleben

Tüm planlarınızın gerçekleşmesi dileğiyle...




14 Aralık 2018 Cuma

EVCİL HAYVAN SAHİPLENMEK


İlk evcil hayvanım bir sokak köpeğiydi. Ablam bir akşam eve geldi ve arkadaşının bir sokak köpeği bulduğunu ama annesinin eve almadığını söyledi ve o an annemi ikna çalışmalarına başladık. Ertesi sabah küçük sevimli köpek yavrusu evimizdeydi. Adını BİRİCİK koyduk. Annemle anlaşma şöyleydi: sabah ablam, akşam ben gezdirecektik ve mamasını, ki o zaman hazır mama şimdiki kadar yaygın değildi biz ne yersek ufaklık da onu yiyordu, biz verecektik. Tabi ki anlaşma sözde kaldı biz sadece sevme işini üstlendik. Her yıl babaannem ve dedem 1 ay bizde kalırlardı. Babaannem hayvanları hiç sevmezdi ve Biricik'i de sevmedi ve Biricik verildi. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen verildiği anı dün gibi hatırlıyorum. Bir ay boyunca kimseyle konuşmamıştım. O zamanlar ben lisede ablam ise üniversitede okuyorduk. 5 yıl sonra bu sefer kapımıza bir kedi geldi. Hamileydi biz de evimize aldık ama evin mutfak hariç hiçbir yerine girmedi. 5 tane yavrusu oldu, yavruları doğduktan 1 ay sonra kayboldu. 3 yavruyu sahiplendirdik, 2 yavru bizde kaldı. Ben üniversite için Kıbrıs'a gidince mecburen o yavruları da sahiplendirdik.   

Aralık 2017'de kapımızın önüne 3-4 aylık bir dişi yavru kedi geldi. Önceleri kapının önünde mama ve su veriyorduk. Bir gece eve aldık, o günden sonra evimizden hiç çıkmadı; çatıya çıkıp bacaya düştüğü gün hariç :)  Bizi seçmişti. Adını Arya koyduk. Arya'yı sahiplenmemiz de bir arkadaşımın kedisi ile olan ilişkisinin etkisi çok büyüktür. Daha önce de evcil hayvanına bağlı insanlar gördüm ama onların bağlılığı bambaşka. Baba- oğul gibiler.

Arya hayatımıza girdiğinden beri yaşamımızda gözle görülür değişiklikler oldu. Evin paylaşılamayan küçük kızı oldu. Oğlum zaman zaman Arya benim yerimi aldı diye takılır bana. Evimizin kapısına geldiğim anda Arya'da kapının arkasına geliyor ve beni karşılıyor.Üzgün olduğumda herkesten önce Arya fark ediyor ve annecim üzülme der gibi yüzüme bakıp kucağıma geliyor. Çıkarttığı hırıltılar terapi gibi. Günümüz ne kadar kötü geçerse geçsin Arya ile oynamak bana ve tüm ailemize iyi geliyor. O da sevildiğini biliyor. Arya mutlu bir kedi. Umarım uzun yıllar bizimle olur.
  
Keşke çok daha önce bir evcil hayvan sahiplenseydik. Çocuğunuzun evcil hayvan ile büyümesinin ne kadar güzel bir şey olduğunu ancak yaşayarak anlayabilirsiniz.

Evcil hayvan almayın SAHİPLENİN   

25 Haziran 2016 Cumartesi

KENDİNE ZAMAN AYIRMAK

Merhaba,
Uzun zamandır yazmayı düşünüyorum ama fırsatım olamadı.  Hani birşey yapmadığımızda çoğumuzun bahanesi olan bir cümle vardır ya işte ben de onu kullanacağım "çok yoğunum başımı kaldıracak zamanım yok" İnsan kendine zaman ayırmadıktan sonra yaşamasının ne anlamı var. Amerikalıların dediği gibi herkesin bir "me time" ı olmalı. Ben şimdi kendime zaman ayırıyorum. Nasıl mı çok basit haftada en az 2 akşam sahile inip bir banka oturup boş boş denizi seyrediyorum. Elbette kafamdan o sırada binlerce şey geçiyor. Yine de işe yarıyor.Keşke beynimizde anı durdurmak için bir düğme olsaydı.
Kısa bir süre önce çok sevdiğim bir ablamın eşi ansızın vefat etti. Bakıldığında gayet sağlıklı bir adammış ama her zaman her koşulda kendini üzecek ve gerecek konular bulurmuş Bulurmuş yazıyorum çünkü kendisini birebir hiç tanımadım. İşler iyi giderken yoğunluktan;kötü giderken işsizlikten şikayet edermiş.İnsanoğlu dertsiz yapamıyor hamurumuzda var. Eeeee sonuç 58 yaşında hayattan koptu, hayalleri ve yaşayacağı güzel günleri yaşayamadan. Yeni doğan torununu göremeden gitti. Ben de ilk duyduğumda çoğumuz gibi kendi kendime bak işte hayat bu kadar kısa ve pamuk ipliğine bağlı. Bugün varız yarın var mıyız meçhul dedim. İlk önce eşimi aradım sakın hiçbir şeye üzülme beraber olduktan sonra üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok dedim. Ardından çok değer verdiğim bir arkadaşımı daha aradım ona da ne kadar değerli bir insan olduğunu ve kendisine çok iyi bakmasını istediğimi söyledim. Aslında iki arama da bencilceydi çünkü onları kaybetme düşüncesine katlanamadığım için aradım. Ve bu olayın üstünden 3 ay geçti ben yine olayları ve kişileri kafama takıp sinirleniyorum. Gerçi eskisine göre daha sakinim ama tamamen değişemiyorum.

Bir ay önce Dida Kaymaz'ın 180 Gün kitabını okudum. Zaman zaman okurken o kadar bunaldım ki kitabı bir tarafa bırakıp daha eğlenceli bir kitap ile devam ettim. Kitap asla sıkıcı değil ama bir insanın acılarını ve sıkıntılarını okumak beni yordu. Kitabın konusundan kısaca söz edeyim. Dida Kaymaz'a doktorlar kanser olduğunu ve 6 ay ömrü kaldığını söylüyorlar. Önce herkes gibi o da neden ben diyor. Sonrasında kanserle mücadelesini anlatıyor. Asla savaşmak kelimesini kullanmıyor. İlk teşhisin üzerinden yıllar geçmiş ve Dida Hanım hala hayatta. Kitap bittiğinde zaten bildiğim birşeyi tekrar hatırladım. Hayat ile savaşmak yerine onunla işbirliği yapmak gerekiyor. Nasıl mı? Hayat bir sınav diyenlere çok gülüyorum. Neyin sınavını veriyoruz? İyi insan olmak mı, çok para kazanmak mı, mutlu olmak mı, iyi çocuk yetiştirmek mi..... sorarım size hayat bir sınavsa neye göre not alıyoruz ve bu puanlama sistemi herkes için aynı mı?
Hayatla barış içinde olmak en doğru yol, tabi ki söylemesi kolay uygulaması zor. Bir yerden başlamak lazım. Başlangıç için bardağın dolu tarafını görmek yeterli.

Bundan bir yıl önce bence dünyanın en güzel şehirlerinden birisi olan İstanbul'dan mecburiyet gereği küçük bir kasabaya taşındım. Kasaba aslında çok tanınmış bir yer. Yazın da oldukça keyiflidir. Kışın ise virüs bulaşmış karantinaya alınmış ve bir çok insanın terk ettiği bir kasaba görünümünde. llk geldiğimde hergün buradan gideceğim günün hayalini kurdum. Şimdi ise alıştım çünkü alışmak zorundaydım. İnsan su gibi olmalı koyulduğu kabın şeklini almalı ona uyum sağlamalı. Bu tabi ki hayallerinden vaz geçmesi anlamına gelmiyor. Uzun süre burada yaşamak niyetinde değilim elbet bir gün gideceğim ama henüz değil. Herşeyin bir zamanı var. Bu zamana kadar ani verdiğim kararlar yüzünden çeşitli acılar çektim. Şimdi akıllandım kalbimle değil aklımla karar veriyorum. her zaman olmasa da çoğu zaman işe yarıyor.
Burada kendime İstanbul'da olduğundan çok daha fazla zaman ayırabiliyorum.

Daha önceki yazımda payşaltığım gibi HAYATI YAKALIYORUM VE ERTELEMİYORUM

Kendinize zaman ayırabilmeniz dileğiyle...

BENİM ZAMANIMDA

Çoğumuzun benim zamanımda dediği şeyler vardır. Geçen günlerden birinde bir arkadaşım ile eski günler hakkında sohbet ederken yetiştiğimiz ...